İSTANBUL SUDA DOĞUM 2

 

 

Adı Akile Sinem. 27 yaşında ilk bebeği .

Genelde ilk  annenin kendisi ile karşılaşırım. Ama bu sefer öyle olmadı. İlk tanışmamız 7 ay önce anneanne Şennur ile oldu. Kızı için aradığını söyledi telefonda. Kızı iş nedeni ile Ürdün’deydi. Hamileydi. Ama doğum için Türkiye’ye gelecekti. Ve mutlaka benimle suda doğum yapmak istiyordu. Ses tonunda hem heyecan vardı, hem de ne söyleyeceğini tam bilemiyordu. Çünkü yaşadıkları yer Marmaris’ti. Yani benim 10 yıldır yaşadığım yer. Artık son 1 yıldır İstanbul’a yerleşsemde orada yaptıklarım çok iyi biliniyordu.

Bu ilk görüşmede İstanbul’da olduğumu ve burada suda doğuma izin veren hastane olmadığını, ama ilerde durumun değişebileceğini, ama öncelikle önemli olanın doğumu öğrenmek olduğunu, en doğru yapılacak şeyin kurslara gelmek olduğunu söyledim. Bu ilk görüşmelerde, hele bir de bu görüşme telefon veya mail aracılığı ile olunca biraz mesafeli konuşuyorum. İnanan aileler zaten direk görüşmeye geliyorlar. Telefonla bilgi alanların birçoğu ile son konuşmamız oluyor.

Anneanne Şennur hep yanındaydıAma bu sefer öyle olmadı. Anneanne Şennur ile sık sık konuştuk. Bilgiler almaya çalışıyordu. Hatta Marmaris’e gittiğim zaman görüştük. Kızı Sinem yazın Marmaris’e gelecekti. Buluşmaya çalıştık, olmadı. Görüşemedik. İzni bitince geri döndü.

Bizim konuşmalar anneanne Şennur ile devam etti. Aslında ilk dönemlerde belki de kızının bu isteğine çok anlam veremiyordu. Marmaris’te de güvenilir doktorlar vardı. İstanbul’a gitmek, işleri bırakmak vs belki de çok gereksizdi. Bu kararsızlıklar kelimelerine de hep yansıyordu. Ama her anne gibi kızına saygı duyuyor ve onun isteklerini gerçekleştirebilmek için çalışıyordu.

Yaz buluşamamızın ardında son bir telefonda ben noktayı koydum. “Artık Sinem arasın beni veya yazsın” Dedim. 1 gün sonra gelen maille Sinem’le direk ilişkimiz başladı. Anlaşmamız çok kısa sürdü çünkü zaten hem ne istediğini biliyordu, hem de İstanbul’da onu sevindiren bir yenilik olmuştu. Artık bir özel hastane havuzumuzu kurmamıza izin vermişti. Bu Sinem için çok Doğumda gebeleri aç bırakmıyoruzönemliydi.

Birkaç görüşme sonrası kasım ayındaki doğuma hazırlık kursunda buluşmaya ve doğuma kadar birlikte çalışmaya karar verdik.

Sinem kursa anneanne Şennur ile katıldı. Böylece anneanne eğitimi de tamamlanmış oldu. Artık ikisi de doğuma güveniyorlardı ve ortak bir dilleri olmuştu. 3-4 kez hamile ve doğum psikoloğumuz Neşe Karabekir ile görüştüler. Birlikte çalışacakları Ebe Serpil Varlık ile buluştular. Ve bu görüşmelerden gelen tüm bilgilerle artık Sinem’in ihtiyaçlarını ve az çok ona davranış şeklimizi biliyorduk. Ama yine de doğumda her şey değişebilirdi. Ona da her zamanki gibi hazırlıklıydık.

Doğum boyunca pozitif bir Sinem vardıSinem’in günü 26 Aralık’ta doluyordu. Doğum uzarsa 10 Ocak tarihine kadar bekleyebilirdik. Ama ben huzurlu bir yılbaşı ihtiyacımdan dolayı daha erken doğum yapmasını rica ettim. Aslında Sinem’e konuşur gibi yaparken bebeğeydi seslenişim. Artık onların beni duyduklarına ve tepki verdiklerine kesin eminim. Genelde ne desem yapıyorlar, ben de onların isteklerine göre davranıyorum. Tüm bebeklerle saygılı bir ilişkimiz var.

Ve 26 Aralık sabahı 11’de Sinem aradı. Galiba suyum geldi dedi. En sevmediğim doğum başlama şekli. Doğum kasılmaları başlamadan su gelince doğumlar genelde uzun sürebiliyor ve belli bir süre limitiniz oluyor. Bu durum hem aile hem de doktorda gerginlik yaratabiliyor.

Kurs sonrası sezaryen olan üyelerimizin birçoğunda sezaryen nedeni olarak suyun erken gelmesini görüyoruz. Çünkü birçok doktor ve aile beklemek istemiyorlar.

Baba ve doktor havuzu kuruyorlarAma ben bu duruma biraz farklı yaklaşıyorum ve sabırla beklendiğinde 24 saat içinde %80 doğumun kendiliğinden başladığını görüyorum. Sinem için de aynı planları yaptım. Ebe Serpil Varlık derhal Sinem’in yanına, eve gitti. Ebesiz bir doğumu artık düşünemiyorum bile. Ekibin en önemli parçası şu anda. Kontrollerini yaptı. Her şey normaldi. Hastaneye erkenden gelmeye gerek yoktu. Evin güvenli ve sıcak ortamı doğumun başlaması için daha uygundu.

Ama doğum bir türlü başlamadı. Serpil Ebe masajlar, aromaterapiler, duşlar ve birçok şey denedi. Genellikle başarılı da olur bu teknikler. Ama bu sefer doğum başlamadı.  Uygulanan teknikler sonucu dalgalar başlasa da çok çabuk geri gidiyordu. Serpil Ebe ile kkşam konuştuğumuzda Sinem’in bir yerlerde takıldığını hissettiğini söyledi. Gebelerin değişik duygu ve düşünceleri doğumu durdurabiliyor. Bahsettiği buydu. 

Sabah hala doğum başlamamıştı. Saat 10:00 da hastaneye gelmelerini istedim. Hastanede buluştuk. Tüm ekip oradaydık. Artık doğumlar ekip halinde yaklaşıyoruz. Ben, Ebe Serpil ve hamile –doğum psikoloğu Neşe Karabekir…Üçümüzün de görev ve Havuz doluyor, Sinem rahat ve aktif, tüm ekip oradasorumlulukları ayrı…Üçümüz de eşit roller üstleniyoruz ve tüm kararları birlikte alıp aile ile paylaşıyoruz.

Sinem ile ilk görüşmeyi Neşe yaptı. Yaklaşık 1 saat konuştular. Evet, tahminimiz doğruydu. Sinem’in özellikle doğum sonrası ile ilgili kaygıları vardı ve bu doğumunu istemeden de olsa durduruyordu. Neşe ile konuşmalar onu rahatlattı. Artık doğumun önünde psikolojik engelleri de kaldırmıştık.

Bir sorunumuz daha vardı. Su geleli 24 saat olmuştu ve zaman ilerledikçe enfeksiyon riskimiz artabilirdi. Ya beklemeye devam edecek ya da doğumu başlatmak için bir şeyler yapacaktık. Yapılan tetkiklerde enfeksiyon belirtisi yoktu. Bebeği korumak için önlem olarak antibiotik tedavisi başlandı. Yaklaşık yarım saatlik düşünme dönemi sonrası Sinem ile bu kaygılarımızı paylaştık ve hep beraber doğumun başlatılmasına karar verdik.

Su müthiş bir rahatlama getirdiDoğal doğum bilimi dışlayan bir doğum şekli değil. Bilimin sunduğu tüm bilgileri kullanıyoruz. Riskleri hesaplıyoruz. Mümkün olduğunca müdahalesiz doğumlar hedeflerken, bazen bilimin ışığında gerekli müdahaleleri yapıyoruz. Ancak bunların rutin, yani her gebeye uygulanarak medikal doğumların modern doğum şekli gibi gösterilmesine de karşı duruyoruz. 

Aslında üzücü ve zor bir karar vermiştik. Doğum başlatmak serum demekti, bu da suya girişi ve suda doğumu zorlaştırıyordu. Oysa Sinem tüm yolu ve planları suda doğum için değiştirmişti. Ona merak etmemesi gerektiğini, aktif doğum başlayınca serumu çekebileceğimizi söyledim.

Ve artık gitme zamanı geldi. Serum takılmıştı. Onu Serpil Ebe ( bu arada o da 26 saattir çalışıyordu) ile baş başa bırakarak hastaneden ayrıldım. Saat 13:00 olmuştu.

2 saat sonra aradığımda dalgaların çok iyi geldiğini söylediler, hatta bir ara serum fazla gelmişti, dozunu azaltarak Sinem’i rahatlattık. İşte o anda ne olduysa oldu. İçimdeki hisler bu doğumun tahmin ettiğim gibi çok kolay olacağını söyledi. Bunun üzerine evdeki havuzu alarak hastaneye gittim. (henüz hastanelerin kendi havuzu yok. Kendi havuzumuzu götürerek kuruyor ve geri getiriyoruz.)

Artık doğuma çok az kaldıSaat 17:00. hastanedeyim yeniden. Dalgalar çok iyi geliyor. Muayenede doğumun çok güzel ilerlediğini ve doğumun yarının aşıldığını görünce çok rahatladım. Sineme hayalindeki doğumu hediye etmek istiyorduk. Muayene bulgularının verdiği güven duygusu benim de konuşmalarıma ve tavırlarıma hemen yansıdı. Sineme bu doğumun istediği gibi olacağını söyledim.

Ve şimdi çalışma zamanıydı. Serumun dozunu biraz deneme amacı ile kıstım. Tahmin ettiğim gibi beden kendi oksitosinini salgılamaya başlamıştı bile. Havuzu açtım ve eşi Eray kendi bebeğinin doğacağı havuzu şişirdi. Ve içine su doldurmaya başladık. Bu arada serumu çıkarmıştık ama kasılmalar devam ediyordu. Sinem biraz yorulmaya başlamıştı ama çevresinde herkes ona yapabilirsin diyerek destek veriyordu. Odada tek bir kaygılı yüz yoktu.

Havuz dolunca Sinem suya girdi. Bu kadar mı büyük bir değişim olur. Yaklaşık 10 dakika sonra kasılmaları çok hissetmediğini, herhalde doğumunun durduğunu söyledi. Serpil Ebe kontrol etti. Dalgalar aynı şiddette devam ediyordu. Ama Sinem dalgaları daha  rahat karşılıyordu. Hatta bir ara Sinem son yıllarda duyduğum en ilginç cümleyi söyledi;

“Hissediyorum, endorfin salgıladığımı hissediyorum.değişiyorum. gittikçe rahatlıyorum.”

Ve ilk bakışBu cümle itiraf edeyim ki beni çok şaşırttı. Evet kitaplarda okuyor, bazı annelerin tecrübelerini dinliyoruz ama ilk defa bu kadar net bir açıklama duydum.

Bir ara Sinem’i havuzdan çıkardık. Hem muayene ettik hem de yer çekiminin etkisini kullandık. Muayenede ilerleme çok iyiydi. Yaklaşık 2-3 saat içinde doğum olacaktı. Bebek kayarcasına yumuşak bir biçimde ilerliyordu.

Kontroller sonrası Sinem yine havuzdaydı. O sırada anneanne Şennur ve eşi Eray’ı odadan çıkarmak istedim. Çünkü oda kalabalıktı ve Sinem’in içe dönüşünü engelliyordu. Işıklar loştu. Suyun sıcaklığı oksitosin salgısını ve karşılığında endorfin cevabını arttırıyordu. Odada fazladan kişilere ihtiyaç yoktu. Serpil ve Sinem’i baş başa bırakarak hepimiz çıktık. Onlara biraz dinlenmelerini söyledim. Neşe de onlara destek vermek için oradaydı. Ben de bir kahve için kafetaryaya indim. Ama 15 dakika geçmemişti ki telefonum çaldı. Doğum gerçekleşiyordu.

Aile olmak böyle bir şey olsa gerekOdaya çıktığımda Sinem biraz panik olmuştu. Bebeğin başı çıkmak üzereydi ve değişik hisler uyandırıyordu. Biraz gerilmişti. Yırtık olmasından korkuyordu. Bu duyguların hepsi normaldi. İlk defa doğruyordu.

Hastane personelinden 3 ebe ve 1 bebek hemşiresi merakla odadaydı. Bu kadar doğal bir doğuma hem de suda doğuma ilk kez şahit oluyorlardı. Hepsi odadaydı ama önceki doğumlarımızdan sonra çok tecrübe kazanmışlardı. Hiç ses çıkarmıyorlar hatta konuşmuyorlardı. Doğum yapan gebeye saygılıydılar. Sinem onların orada olduğunu bile hissetmiyordu. Uzaktan seyrediyorlardı.

Ona doğurabileceğini ve kendi bebeğine ilk dokunan olabileceğini söyledim. Ama diğer alternatifi de sundum. İsterse sudan çıkarabilir ve onu ben doğurtabilirdim. İki seçenek arasında karar vermesi 1 saniye sürdü. “Ben doğurabilirim.” Dedi.

Bebeğine ilk kendi dokunduİkinci ıkınmada yavaş nefeslerle bebeğini ilerletti. Kursta öğrendiği gibi aşırı ıkınmadan sadece nefesin rehberliğinde bebek kayarak ilerliyordu. Bir ara başın yarısı çıkmıştı ama dalga geçti. Beklemekte sakınca yoktu. Sakin sakin bir sonraki dalgayı bekledik.

Bir sonraki dalgada kendini tamamen serbest bıraktı ve bebeğin başının doğumuna izin verdi. Bebeğin başı çıktı. Dokunmadık. Çekmedik. Bebek yavaşça bir tarafa dönerek omuzları için yer kazandı. Bir sonraki dalgada da önce omuzları sonra tüm bedeni suyun içindeydi. Doğmuştu. Doğurtulmamıştı. Annesi onu doğurmuştu.

Sinem’e uzanıp dilediği zaman bebeği alabileceğini söyledim. Sinem 2 eliyle uzanarak bebeğini sudan aldı ve göğsüne götürdü. Eşi Eray ve bebeği ile birlikte aile olmanın o anlatılmaz heyecanı içindeydiler. Üçü kenetlendiler. Kordon henüz kesilmemişti. Bebek hayata daha yumuşak ve güvende bir geçiş yaşıyordu.

Sinem doğum anını tüm ailesi ile paylaşmak istiyordu. Bu yüzden odaya annesi, babası ve kardeşini de istedi. Hepsi bu ana tanık oldular. Doğum anının saygısını ve büyüsünü paylaştılar.

Tıbbi girişim gereli olsa da bebeği anneden ayırmıyoruz.O sırada çocuk doktoru göründü kapıda. Daha önce de çalışmıştık onunla ve çok iyi anlaşıyorduk. Sadece göz göze geldik. Kalsın der gibi baktı. Bebek her haliyle sağlıklı olduğunun bütün bulgularını veriyordu. O anda acil müdahalelik bir durum yoktu, o anı bozmaya gerek yoktu.

Yaklaşık 1.5 dakika sonra kordonu ebesi Serpil kesti. Bazı kontroller için doğum masasına aldık. Epizyotomi yapmamıştık ama küçük bir yırtık olmuştu. Ben gerekli müdahaleyi yaparken bebek yine Sinem’in kucağındaydı. Bebekleri anneden uzaklaştırmamaya çok özen gösteriyoruz. Bebek çıplak haliyle göğsüne bırakıldı. Dokunmamalarını istedim hemşirelerden. Kendi çabaları ile o küçük el ve ayaklarının yardımı ile memeyi kendi buldu ve emmeye başladı. Tüm memeliler bu konuda başarılı iken biz neden bebeklerimize güvenmiyoruz anlayamıyorum. İzin verildiğinde tüm bebekler memeyi kendiliğinden buluyorlar.

Doğumdan sonra yaklaşık 45 dakika bebek annesini göğsündeydi. Kopmayı değil kavuşmayı yaşadı. Ama artık odaya geçme zamanıydı.

Doğum odasından bebeği kucağında çıktı.Önce bebek hemşiresi bebeği aldı. Her zaman yaptıkları rutin bir uygulamaydı. Bebek odasında bazı bakımları, aşıları ve tartısı yapılacaktı. O sırada anne odasına geçecekti. Sonra bebek de annenin yanına gidecekti.

Hemşire tam odadan çıkarken Sinem seslendi. “Bebeğimi neden benden alıyorsunuz, ben götürürüm oraya…” ve bebeğini hemşireden geri aldı. Doğum odasından bebeği ile yürüyerek çıktı. Bebek odasına kendisi götürdü. Tüm işlemlerde hep yanındaydı. Camın arkasında değil, odada bebeğinin yanındaydı. Doğal ve kolay doğum yaptığı için tıbbi bir engeli de yoktu.

Belki de artık bu rutin bir uygulama olmalıydı. Belki de artık bebeklerin bu bakımları ayrı bir odada değil, şartlar ne olursa olsun annelerinin yanında yapılmalıydı. Doğumdan sonraki anne bebek arasındaki bağı arttıran kritik saatler, rutin uygulamalar için harcanmamalıydı.

 Sinem ve ailesi, çevrelerinden gelen tüm itirazlara rağmen içgüdülerini ve kendi seslerini dinlediler. Başka bir şehre doğuma geldiler. Çünkü doğurtulmak değil, doğum yapmak istediler. Bu konuda güven duyacakları kişilerle çalışmak istediler.

Bebek odasında aşıları yapılırken de bebeğin yanındaydılar.Ve başardılar, istedikleri gibi suda, ilaçsız, müdahalesiz bir doğum yaptılar. Şimdi yaptıklarına ve seçimlerine itiraz edenler Sinem ile gurur duyuyor olmalılar.

Bu doğum başka şekilde de gelişebilirdi. Belki suyu kullanamayabilirdik. Belki de bir sorun çıkar ve sezaryene giderdik. Doğum bu. Ancak doğum olduktan sonra normal doğum tanısı koyabiliriz. Öncesinde garantimiz hiçbir zaman yok. Ama sonuç ne olursa olsun coşkuyla bebeği karşılamak için her türlü hazırlığı da yapmıştık.

Bebeklere izin verildiği takdirde, anneler yeterince desteklendiğinde normal hatta doğal doğumlar yeniden eski günlerine dönecektir. Hayalimiz bebeklerin dünyaya “keşke”siz doğumlarla gelmesidir. Annelerin korkmadan güvenle doğuma ilerlemeleri ve coşkuyla doğumlarıdır. Ve bu güzel günler çok yakında yeniden kültürümüzün bir parçası olana kadar hayalimizin peşinden gitmeye devam edeceğiz. Doktoru ile, ebesi ile, hastanesi ile, aileleri ile, yönetimleri ile…

Tüm doğum ekibi doğumdan sonra mutluydu, bebek hala annesinin göğsünde 

Dr.Hakan Çoker / Aralık 2011

  

 

 

 

 

 

Altta da annenin kendi bakışından doğum hikayesi....

Doğum hikayemiz…

Küçüklüğümden beri günlük yazarım. Yaşadığım bir günü, olayı vs yazınca sanki o hikayeyi serbest bırakmış gibi hissederim, bir nebze olsun çıkarmış gibi olur benden. İşte bu yüzden doğumun akabininde ki  bir haftada tamamlamak istediğim doğum hikayemi  1,5 ayda tamamlayabildim. Doğumun büyüsü  olabildiğince bende kalsın istedim. Bu öyle bir duygu ki sadece yazmak değil doğum sırasında tırnaklarımda olan ojeleri  harap olsalar bile bir hafta sonra çıkarabildim, çok geç duş aldım ve bunun gibi bir çok şey… Ama artık bitirme zamanı geldi, çünkü ben hamile bile olmadığım zamanlarda okumaya basladığım pozitif doğum hikayelerinden çok etkilendim ve beni cesaretlendirdiler. Dilerim bir çok bilinçli aile ve anne adayı bizim hikayemizden ilham alsınlar, pozitif olsunlar ve doğal doğum gerceğine inansınlar…

Sarp, bizim minik oğlumuz bizim için sürpriz bir bebek oldu. Çocuk sahibi olmak planlarımız arasında vardı , ama bu gercekten sürpriz olmuştu. Evde yaptığım test negatif çıkmıştı. İçim rahattı. Eşimle o sıralar yoğun bir şekilde at biniyorduk. Hamileliğimi, evde yaptığım testten 3 hafta sonra yolunda gitmeyen şey neymiş onu öğrenelim diye doktora gittiğimde öğrendim. 7 haftalık hamileydim.1 hafta önce attan uçma sayılayacak bir düşüş yaşamıştım ve dahası  henüz 2 gün önce üzengisiz at binip hala popomun üzerine oturamıyordum. Ama bu minik bize sıkı sıkıya tutunmuş, gelmeye , bizim bebeğimiz olmaya çoktan karar vermişti… Biz de o zaman o’na saygı duyduk ve hoşgeliyorsun dedik J

Çalıstığımız proje nedeniyle Ürdün’deyiz , benim ailem Marmaris’te, eşimin ailesi ve geri kalan tüm akrabalar Ankara’da idi. Peki  ben doğumu nerede yapacaktım?  Nasıl bir doğum istiyordum?

Hakan Bey ve doğal doğum felsefesinden kendisinin Marmaris’de olduğu zamanlarda verdiği eğitimlerden haberim olmuştu. Kesinlikle ben de bebeklerin kendi istedikleri zaman gelmelerinden yanaydım, bunu ailesinin ona duyduğu saygının bir parcası olarak görüyordum ve planlı sezaryen fikri kesinlikle bana göre değildi. Ama beni asıl vuran nokta Türkiye’ de suda doğumun Lorens’in doğumuyla gerçekleştiğini okumak olmuştu. Ve Doktoru Hakan Bey idi. Küçüklüğünde  beni neden balık doğurmadın diye annesine sitem eden bir kız çocuğu olarak, beni  bundan daha fazla ne etkileyebilirdi ki? Doğum gibi kutsal bir anda su icinde olmanın beni ne kadar rahatlatacağını o zaman hissetmiştim. Böylelikle Hakan Çoker benim beynime kazınmıştı  ve sürpriz hamileliğime alıştığım haftanın sonunda annemi aradım ve anneme “Ben Hakan Bey ile suda doğum yapmak istiyorum,  bana onu bulur musun?” dedim J Artık annemden gelecek haberi bekliyordum. Ertesi gün annem beni aradı ama duruma zorluk katacak bir haberle birlikte… Hakan Bey artık İstanbul’ da idi. İstanbul  Doğum Akademisini kurmuşlar, ebesi ve psikoloğuyla  işi sistematik bir hale çevirmişlerdi. Duyduklarım çok hoşuma gitmişti ama şimdi Ankara, İstanbul, Marmaris, Ürdün nasıl bir noktada toplanacaktı? Doğumu heyecanla bekleyen insanlar mı yoksa benim nasıl bir doğum yapacağım mı önemliydi ? Hiç kimseyi kırmak istemiyordum ama  bu kararı da vermesi gereken kişinin kesinlikle ben  yani anneler olması gerektiğine gönülden inanıyordum. Annelerin kararlı ve güçlü olması gerektiğini  Sarp bana o zaman öğretti.  Tabiki onun travmasız, saygı  dolu bir doğumla dünyaya gelmesi her şeyden önemliydi. Kararımı  açıkladım. İstanbul’da doğuracağım ! Ses getirdi mi? Evet J Anlam veremeyenleri  kısmen de olsa anlıyorum,  çünkü bu kesinlikle doğumun önemini anlamaya bağlı. İnsanlara göre doğum sıradan bir olay.. Herkes her yerde doğurabiliyor, tarla da, sokakta, takside ya da uyuyan bir bebeği kesip çıkarıp, ağrısız bir şekilde de dünyaya getirebiliyorsun…. Ama sağolsunlar  ki annem ve eşim her zaman yanımdaydı. Herkes için fedakarlık gerektirdi. Annem babamı ve işi bırakıp doğuma  1,5 ay kala benle İstanbul’ da yaşamaya başladı. Kuzenim ve kardeşimin kaldığı bekar evi artık bizim evimiz oldu,  Eray(eşim)’den belki de ona en çok ihtiyaç duyduğum dönemde ayrı kaldım ki bu bebeğimiz için de önemliydi, çünkü bebekler anne karnında her şeyin farkında, doğduktan sonra bir saat içinde tanıdıkları sesleri ayırt edebiliyorlar ve onlara tepki verebiliyorlar. Biz babamızın sesi unutulmasın diye bol bol babamızın ses kayıtlarını dinlettik Sarp’a. Derken Hakan Bey ile görüşmeler sonunda 16 Kasım 2011’ de annemle doğuma hazırlık kursundaydık. Burdan sonrası kısmen daha kolay oldu benim için, kurs inanılmaz güzel geçti, nefes egzersizleri, meditasyon, gevşeme alanını keşfetmek, oraya en zorlu anlarda kolay ulaşabileceğimiz hale gelmek, doğumun asıl amacının sağlıklı bir bebeğe kavuşmak olduğunu kabullenmek gibi bir çok konuya değinildi. Ama bunların nasıl uygulanacağını,  gerçekte (yani doğum esnasında) ne kadar uygulanabilir olacağını merak ediyordum. Doğuma kadar bol bol yoga ve pilates yaptım, doğum yaklaştıkça içime dönme gereğini hissettim ve yogaya ağırlık verdim, yoga seansları sonunda kendimi kursta öğrendiğimiz ve daha sonra benim Neşe Hanım ile seanslarda tam oturttuğumuz  gevseme alanında buluveriyordum, çoğu zaman yoga sonunda kendimi minderde uyurken buluyordum. Ve nasıl bu kadar gevşediğime inanamıyordum. 15 Aralık’ta babamız da artık Ürdün’den gelmişti, bebeğimiz her an gelebilirdi. 38. Haftadaydık ve beklenen doğum tarihimiz 24 Aralık idi. Benim babam da 26 Aralık`ta Marmaris’ten İstanbul’a gelecekti, o da torununu  karşılamak için sabırsızlanıyordu ama ben babamın doğumu kaçıracağını düşünüyordum. 24 Aralık geçti ve bende hiçbir doğum alameti yoktu, 26 Aralık sabahı ( ne tesadüf! ) babamın geleceği gün sabah nisan ile birlikte suyum geldi,  bebekler gercekten bekliyorlarmış, bizimki de büyük babasını bekliyormuş. Çok heyecanlanmıştık, adeta evde bir bayram havası oldu, haydi bebiş geliyor!

 Hemen ebemiz Serpil Varlık’ a haber verdim, o da Hakan Bey’ e durumu iletti. Hakan Bey, Sinem suyun gelmiş, Serpil hemen gelip seni görecek dedi. 1 saat sonra Serpil Ebemiz bizdeydi. Kasılmalarımın olup olmadığını sordu hiçbir kasılmam yoktu. Ama hiç endişe etmedim, su geldikten sonra 24 saat bekleyebileceğimizi biliyordum ve ekibe çok güveniyordum. Annemle kendimizi çok yormayacak şekilde dışarı çıktık, son hazırlıklarımızı tamamladık. Gayet rahattık ancak ben de hala kasılmalar başlamamıştı, akşam üstü tekrar Serpil Ebemiz geldi, artık kasılmaların başlamamış olması hafiften sinir bozuyordu. Gece boyunca rahmimi harekete geçirecek çalışmalar yaptık ancak gelen dalgalar çok hafif, düzensiz oluyordu. Bir şeylerin yolunda gitmemesi benim de moralimi bozmaya başlamıştı. Serpil Ebemiz Hakan Bey’ i aradı, doktorumuz hastaneye gidip gitmeme konusunda kararsızdı, artık 12 saat olmuştu. Ben ise hiç hastaneye gitmek istemiyordum çünkü biliyordum ki kasılmalar kendiliğinden başlamazsa  oksitosin almam gerekecekti. Bunu ebemize açıkça belirtmiştim, o da Hakan Bey’ e bunu iletti, Hakan Bey’ de düşünüp arayacağını söyledi. O`nun böyle tatlı düşünüp geri dönüşleri var, tıbbi bilgiyle hislerini tartıp karar veriyor, oldukça zor kararlar aslında… Daha sonra doktorumuz ebemizi aradı ve tamam size bırakıyorum kararı dedi. Geceyi aralıklarla bebeğin kalp atışlarını dinleyerek evde geçirdik. Sabah 6 gibi lavaboya kalktığımda Serpil Ebemiz de sanki beni  bekliyormuş gibi benle aynı anda kendi kaldıgı odadan çıktı ve kalp atışı kontrolü yaptık. Bebeğin kalp atışlarında şüpheli bir durum vardı, hemen hastaneye gittik. Benim içim hep çok rahattı, bebeğimin iyi olduğundan çok emindim  ve hastaneye gittiğimiz de bebişin gercekten çok iyi olduğunu gördük. Bebekleri anne karnında tüm gün dinlerseniz gün içinde bir kaç kez kendi kordonlarına basma gibi sebeplerden bu tip düzensiz kalp atışları yakalayabilirmişsiniz. Bizim ki de ne tesadüf onlardan birine denk gelmiş. Neyse böylelikle biz hastaneye gelmiş olduk, aynen gece yaptığımız gibi rahmi alternative yollarla uyarmaya çalıştık ancak hiç etkin bir sonuç elde edemedik. Benim de canım iyice sıkılmış, demoralize olmuştum. İstediğim gibi müdahalesiz doğurma ihtimalim gittikçe azalıyordu. Derken 10.30 civarı Hakan Bey ve Neşe Hanım birlikte odama geldiler.  Bir müddet beraberdik, Hakan Bey’ e oksitosin istemediğimi tekrar söyledim, o da siz Neşe ile bir görüşün, düşüneceğiz dedi. Yine bir “düşüneceğiz!” duymuştum. Neşe Hanımla neredeyse 1 saatten fazla yalnız kaldık odada, gevşeme alanına gittik ve o güne kadar hiç bu kadar net farkına varamadığım iki korkum çıktı ortaya, seans sırasında ağladım. Korkularım çok güzel geçen hamileliğiminden sonrasının da hamileliğim kadar güzel olup olmayacağı, bir başka deyişle hamileliğimle vedalaşamama ve acaba bebeğime her anlamda yeterli olabilecek miyim korkularıydı. Seans bittikten sonra oldukça rahatlamıştım, Eray ile aynanın karşısına geçtik ve son bir kez hamile halimle fotoğraf çekildik, ve ben orda hamileliğimle vedalaştım. Daha sonra odaya Hakan Bey geldi, bana artık terazinin dengesinin değiştiğinin, evet şu an yapılan testler sonucunda bende enfeksiyon olmadığının ancak bu riskin bu saatten sonra katlanarak artacağını söyledi. Ben zaten seanstan sonra durumu kabullenmiştim, onlar bana istersen 1 saat daha bekleyelim dediler ama bu sefer ben hayır şimdi takalım oksotosini dedim, artık doğurmak istiyordum. En düşük dozdan her 20 dk bir artacak şekilde oksitosine başlandı, ulaşılacak dozun daha yarısına gelmeden rahmim çok güzel cevap verdi ve çok düzenli hatta çok güçlü kasılmalarım olmaya basladı. O buhran hali canımı o kadar sıkmış ve beni o kadar demoralize etmişti ki adeta güçlü gelen kasılmaları bekler olmuştum, her birini karşılamaktan keyif alıyordum. Kendi kendime “Artık başladık, bebeğimiz geliyor.” diyordum ama bir yandan da kasılmalarım kesilecek ve sezaryene gideceğim diye hala korkuyordum. Her gelen dalgayı Serpil ebe, annem ve eşimle birlikte masajlar, nefes egzersizleri ile karsılamaya başlamıştık, aralarda gülüp sohbet edebiliyorduk. Yanılmıyorsam bir iki saat falan (yanılmıyorsam diyorum çünkü doğumla ilgili hiçbir zaman kavramını doğru düzgün hatırlamıyorum. Hatırladığım şeyler  12’ de oksitosin kararı aldığımız, 1’ de işlerin yoluna girmeye basladığı ve 8.30 gibi doğurmuş olduğum.  Sonra dalgalar daha da güçlenmeye başladı, Serpil Ebe Hakan Bey’e durumu sürekli aktarıyordu, dalgalar güçlendikçe bebeğime daha da konsantre oldum, karın nefeslerini çok düzgün uyguladık, sürekli karnıma bakarak nefes alıp veriyor, yer çekiminden mümkün olduğunca yararlanmaya çalışıyorduk. Doğum sırasında bir çok pozisyon denedik, içlerinden hangisinin daha işe yaradığını gerçekten kendiniz o anda belirliyorsunuz, vücudunuz size gösteriyor. Ben ayakta durduğum pozisyonlarda daha rahat ettim.

Derken Hakan Bey geldi ve bir muayene yaptı açıklık giderek artıyordu ve bebeğin kayarak aşağı indiğini söyledi. Muayene bulguları ve doktorumdan duyduklarım beni cesaretlendirmişti. Hakan Bey “ Sinem sen çok kolay doğuracaksın” demişti hep başından beri ve bunu muayeneden sonra da tekrarlamıştı. Her şey iyiye gidiyordu.  Oksitosini azaltmaya başladık, kasılmalarım devam ediyordu, vücudum kendi oksitosinini salgılayamaya başlamıştı, bunun olması beni ne kadar mutlu etti anlatamam zaten kısa bir süre sonra serumu tamamen çıkardık. Dalgalar iyice güçlenmişti ama biz Serpil Ebem ile muhtesem bir şekilde karşılıyorduk onları. Sonra bir baktım ki odaya havuz gelmiş J Eray ve Hakan Bey birlikte havuzu hazırlıyorlar. Suda doğurabilme ihtimalime kavuşmak iyice motive etti beni. Havuz dolduruldu ve ben havuza girdim. Su… Mucizevi etkisini gösterdi, tam da tahmin ettiğim, önceden hissettiğim gibi… Suya girdim ne kadar oldu bilmiyorum, dalgaları bekliyorum ancak gelmiyorlar.. Serpil Ebe ye gitti sancılar dedim, yoklar, hissetmiyorum onları… Endişelenmiştim, tam her şey yoluna girdi derken dalgalar gitti sandım J meğersem devam ediyorlarmış. İnanamadım, bir süre daha dalgalar devam ediyorlarmış, bir süre suda kaldım ve inanılmaz rahatladım. Sonra sudan çıkıp yerçekiminden maximum yararlanacak şekilde çalıştık. Yorulmaya başlamıştım. Bazen ayakta duramayıp, dizlerim ve ellerimin üzerinde devam ettim. Açıldığımı hissediyordum. Kemiklerim bebeğimin inmesi için acılıyordu. Sonra tekrar suya girdim, ve inanılmaz bir rahatlama daha geldi. O biraz önce ayakta durabilecek gücü bulamadığım dalgalar arasında suda öyle rahatladım ki, kendimi Neşe Hanım ile calıştığımız gevşeme alanında buldum, kaç saniye sürdü bilmiyorum o uyuklamalarım ama su ve gevşeme egzersizlerinden öğrendiklerimle en güçlü dalgalar arasında uyuyordum, endorfin devreye girmiş bana yardım ediyordu. Bedenimde olan mucizeye inanamıyordum, okuduklarımı gerçekten yaşıyor olmak beni hayrete düşürmüştü. Ve o rahatlamayı ilk hissettiğimde hayretle paylaştım hislerimi odadakilerle “endorfini hissediyorum !”…

İkinci suya girişimden sonra birkaç güçlü dalgayı karşıladık  ve sanırım çok geçmeden hafif hafif ıkınmaları hissetmeye başladım. Hakan Bey ikinci defa suya girdikten bir süre sonra odadan çıkmıştı, annem ve Eray da organize bir şekilde odadan çıkartılmıştı ki nazlanma ihtimallerim ortadan kalksın,  ben tabii o zaman farkında değildim J Serpil Ebe’ye”Ben ıkınmak istiyorum, ıkınayım mı diye sordum “J Yanlış bir şey yapmak istemiyordum. O da inanamadı.” Gerçekten mi dedi ?”  “Evet” dedim. Kontrol etti gercekten Sarp geliyordu. Hemen Hakan Bey’i çağırdı, Neşe Hanım geldi… Ben doğumun sonuna ve o kavuşma anına bu kadar yaklaştığıma inanamıyordum. En hazırlıksız yakalandığım yer de burası oldu zaten, o uzun zamandır  beklediğiniz minik bebeğinizi kollarınıza almanıza çok az kalmış oluyor, gerçi sanırım ne kadar hazırlansanızda tum hazırlıkların bir miktar yetersiz kaldığı bir an bu. Özellikle ilk kez anne olacaklar için, çünkü doğduktan sonra bu bebek gerçekten benim mi, bizim bebeğimiz mi , ben mi doğurdum bunu diyorsunuz J Neyse güçlü ıkınma hissim geldiğinde nasıl bir adrenalin patlaması yaşadım anlatamam, hayatımda bu kadar güçlü, azimli olduğum ve bu kadar heyecanlandığım bir anı hiç hatırlamıyorum zaten. Doğum dışında da yaşanabileceğini düşünmüyorum. İlk güçlü ıkınmamda bebeğimin saçlarının bir kısmını önümde suda sallanırken görünce şoka girdim, gerçekten geliyordu ve onu görüyordum. O güçle bir kez daha ıkınacaktım ki “hop hop hop!” diyen Serpil Ebemin sesini duydum J Hemen havuzun kenarında yanima gelmişti bana yavaş olmamı söylüyordu. O sırada karşımda Hakan Bey’i ve hemen yanında Neşe Hanımı gördüm, o sırada Eray odaya cağrılmıştı. Olan biteni o an algıladım, Hakan Bey hemen karşımda bana ”Sinem istersen seni sudan cıkarırım ve doğumunu dışarda yaparız ama istersen sen devam edebilirsin sadece kontrollü ol, yavaş yavaş ıkın ve bir sonraki gelen ıkınmayı bekle” dedi. Bu sırada bebeğimizin başı içeri girmişti J Ama ekip öylesine yanımdaydı ki ve onlara o kadar güveniyordum ki endişelenmedim bile ve bir sonraki ıkınmayı bekleyip dediklerini yapmak icin kendimi hazırladım. Bebeğimi doğurabileceğimi biliyordum. Çok sürmeden ikinci ıkınma geldi, bebeğimin başı yine yarım çıkmıştı, ıkınma hissim gitti ama ben bebeğimi bu sefer orada tutmayı başardım. Düzgünce nefes alıp bir sonraki ıkınmayı bekledim, o sırada heyecanım devam ediyordu ama gayet kontrollüydüm ve bunu yapabildiğimi görmek  bir yandan da kendimle gurur duymamı sağlıyordu. Mucizeyi yaşıyorduk ve az sonra ufaklık kollarımızda olacaktı, işin bu kısmı çok ama çok keyifliydi. İkinci ıkınma geldi, bana bebeğimin başına dokunabileceğimi söylediler, ilk başta tereddüt etsem de elimi uzattığım anda  bebeğimizin başı tamamen çıktı, aslında bu doğum öncesinde en çok takıldığım yerdi, “ O baş nasıl ordan çıkacak? “ sorusuna çok takılmıştım ama doğumun gerçekten en kolay ve en keyifli kısmının burası olduğunu o an yaşıyordum.Bir ıkınma daha ve bebiş kendi hamlesiyle tamamen sudaydı.Kendi biraz ileri doğru yüzdü ve biz onu kendi ellerimizle kucağımıza aldık. Ona ilk dokunan bizler olduk. Hemen göğsüme aldım, aynen daha önce izlediğim doğal doğumlardaki gibi  göğsümde kafasını kaldırdı ( yeni doğan bebekler başını kaldıramazmış hurafesini bir kez daha yıktı) bana baktı ve sonra huzurla kendini göğsüme bıraktı. Huzur, hissettiğim en güzel duyguydu… Plesantanın bir müddet bebeğe kan pompalamasına müsade ettik ve daha sonra kordonunu ebemiz kesti, babamız kesmeye cesaret edemedi. Daha sonra Eray`a neden kesmedin diye sorunca, sanki ona zarar verebilirmişim gibi hissettim dedi, bebeğine kıyamamıştı. Sonra bebeğimle birlikte havuzdan çıktık ve yürüyerek kontroller için doğumhane kısmına geçtik. Hakan Bey kontrolü yaparken Sarp göğsümdeydi ve emmeye çoktan başlamıştı. Ten teneydik, battaniyesi aramzda değil sadece üzerindeydi. Her detay düşünülmüştü, çocuk doktoru ordaydı ama Sarp` ı benden almadı, daha sonra bakayım, aşı ve tartı gibi rutin işler için bebek hemşiresi Sarp’ı benden almak istedi ve ben ona verdim. Sonra birden bire “Napıyorum ben?” dedim ve seslendim,” Ben de sizle gelirim, oğlumu ben götürebilirim” dedim.  Kalktım ve Sarp`ı ben aldım. Tartılırken bile bir eli bendeydi. Onu anne karnından daha yeni çıkmışken nasıl bensiz bırakabilirdim. İhtiyacı olan tek şey benim sıcaklığım, kalp atışlarımı hissetmekti. Ve her anında yanındaydım. O gece oğlum göğsümde uyudu,  ben de en huzurlu ve mutlu uykumu uyudum. Tabi ki yanımızda başından beri bize gözkulak olan annenannemiz vardı  ve o geceyi uykusuz geçirmişti.

Bizim hikayemiz başta istediğimiz gibi başlamasa da muhteşem bir şekilde istediğimiz gibi bitti. Şimdi düşünüp geri dönüp baktığımda, öncelikle böylesine bir ekiple çalışmayı seçtiğim ve bu kadar kararlı olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Çünkü doğum gerçekten bir ekip işi, psikoloğumuz orda olmasaydı, sanırım ya doğumun sonuna kadar oksitosin alacaktım ya da sezaryane gidecektik.Doğum ve hamilelik psikoloğunun bu kadar önemli bir faktör olduğunu biz yaşadık ve gördük. Suyum geldikten 26 saat sonra kaç doktor benim doğal doğurmam için bu kadar sabreder ve  gebesinin yaninda olurdu bilemiyorum. Ve sürecin başından sonuna her dakika yanımda olan ve en cok emeği veren Ebemiz Serpil  Varlık, yorulmadan yılmadan beni cesaretlendirdi , destek oldu, bir ara kahve almak için odadan çıkmak istediğinde “hayır,  lütfen kal, kahveni getirsinler” dedigimi hatırlıyorumJ O olmasa gerçekten olmazdı. Ve bu ekibin öyle bir parcası var ki, o beni hiç yalnız bırakmadı, hala da yanımda …

Çıkarılan dersler: 

1)      Bir dahaki doğuma kesinlikle doğuma hazırlık kursu dışında hypno birthing kursuna da katılıp, dalgaları daha iyi karşılayacağım. Doğum sırasında nefes çalışmalarının çok faydasını gördüm, hypnobirthing ile bunu bir adım daha iyiye götürebileceğimi düşünüyorum.

2)       Doğum Psikoloğu : Bizim doğum hikayemizde başrollerden birini oynadı, hatta belki de doğum hikayemizi değiştirdi. Her doğuma bir şeyler katacağına canı gönülden inanıyorum. Ebe:  Artık Türkiye`de Ebesiz doğum kalmasın !

3)      Bebeğinize kavuşma anı : O an daha az heyecanlanmak ve kontrollü olmak daha önce de yazdığım gibi özellikle ilk kez anne olacaklar için çok zor biliyorum ama daha öncesinde bunu imgeleyerek sanırım daha kontrollü olunabilir. Ben ikinci doğumumda o kısmı daha kontrollü bir şekilde geçireceğime inanıyorum. Kendinizi  bu kısma da hazırlayın derim.

4)      Saat kavramına gerçekten takılmayın, hatta odanızda saat olmasın, ben olmasına rağmen bakmadım ama yorulduğunuz anlarda zaman olgusuna takılmamak, bebeğinize konsantre olmak işinizi bayağı kolaylastırıyor.Dalgalar sırasında karnınıza bakın. 

 Ve  Son olarak, o muhteşem ekipteki herkese hayalimdeki doğuma beni kavuşturdukları için … Başkahramanım Anneme, travma şeklinde bir doğumla beni doğursa da doğal doğum yapmam için beni başından sonuna kadar desteklediği ve her türlü fedakarlığı yaptığı için.. Babama bu süreçte annemi bana verdiği için J Kardeşim Alican ve artık Kuzenden öte kardeş olan Erkin`e rahat etmem için her imkanı sağladıkları için ve tabiki eşim Eray`a başından beri beni anladığı ve destek olduğu için çok ama çok tesekkür ederim.

Sevgilerle,

Akile Sinem Unlu Engin - Şubat 2012

Not: Akile Sinem 2. doğumunu da aynı ekiple ve suda yaptı. Ardından bu tecrübeyi diğer annelere aktarmak için İDA Sertifikalı Doğuma Hazırlık Eğitmeni ve Doula olmaya kara verdi. Şimdi Ankara'da yaşıyor ve şu sıralar eğitimini bitirmek üzere.

0531 258 5198 (hafta içi 09:00-18:00)

Valikonağı Cad. Hayat Apt. No:149/3 Kat:-2Nişantaşı / İstanbul

İLETİŞİM FORMU

FacebookTwitterInstagram
© 2013-2024 İstanbul Doğum Akademisi Tüm Hakları Saklıdır.
Ceviz Bilişim